Ege Üniversitesi(EÜ) Etnografya Müzesi ve İzmir Koleksiyonerler Birliği tarafından “Müze Söyleşileri: Koleksiyonerler” etkinlikleri kapsamında “İçinde Hayat Olan Fincanlar” söyleşisi düzenlendi. Moderatörlüğünü EÜ Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk Sağlamtimur’un yaptığı etkinlikte konuşmacı olarak Koleksiyoner Tülin Çağlar yer aldı. Büyük ilgiyle karşılanan söyleşiye farklı bölümlerden akademisyenler ve koleksiyonerler katıldı.          Konuşmasının başında ‘kahve’ hakkında bilgilendirme yapan Tülin Çağlar, “Kahve çekirdekleri, kahve ağacının olgunlaşmış meyvelerinin çekirdeklerinden elde edilir. Bir kahve ağacı, dikiminden yaklaşık 5-6 ay sonra meyve verir. Kahve ağaçları, yetiştirildikleri bölgeye bağlı olarak ortalama 24-25 yıl boyunca meyve verirler. Kahve ağacında meyvenin toplanabilmesi için meyvenin olgunlaşma süresi yaklaşık dokuz aydır. Kahve ağacı, yılda beş kiloya yakın meyve verir. Bu meyvelerin ancak 1 kilogramından kahve çekirdeği elde edilir” dedi. “Kahvenin kırk yıl hatırı nereden geliyor?” Kahve tarihine dair yaptığı bilgilendirmenin ardından ‘Kahvenin kırk yıl hatırı vardır’ sözünün tarihçesini anlatan Çağlar,  “Bu hikâye, Üsküdarlı Bilge Yusuf ile Rum balıkçı Stelyon’un hikâyesine dayanır. 1895 yılında Eminönü İskelesi’nde balıkçı kahvesine giren Osmanlı zabiti, Rum palikaryası hariç herkese kahve ısmarlar. Ancak Bilge Yusuf herkese, Palikarya Stelyo’ya da ikram eder. Bu kahvenin ondan olduğunu söyler. 1905 Samos (Sisam) adasında Rum isyanı başlar, Bilge Yusuf adaya çıkan askerlerdendir. İlk çatışmada esir düşer ve 2 yıl zindanda yatar. Esir pazarında satışa çıkarılan Bilge Yusuf’u Palikarya Stelyo alır ve ona özgürlüğünü geri verir. Aralarındaki dostluk ise 40 yıl devam eder. Her ziyaretlerinde bir fincan kahve mutlaka vardır. Çocuklarına ve torunlarına ‘Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır’ diye anlatırlar” dedi. Çağlar, konuşmasına koleksiyonunda yer alan fincanları ülkelerine göre ayırıp devam etti. Limoges, Herend, Kuznetsov ve Meissen fincanlarının ardından Osmanlı fincanları ile ilgili konuşan Çağlar, “Osmanlı Dönemi’nde 16. yüzyılın başlarında kullanılan fincanların alt kısımlarının geniş, yukarı doğru daralan formlarda olduğu anlaşılmaktadır. Kanuni Dönemi’nde de benzer formların kullanıldığı görülür. Türk kahve fincanlarına özgü olan bu biçim, kahve sunumuna ilişkin belirli özellikler nedeniyle tanımlanmıştır. Geniş taban alanı, ısı dağılımını ve ısı tutumunu sağlar. Daralan ağza doğru ani yükselme ise hem köpüğün yoğunlaşmasını hem de kahvenin aromatik bileşenlerinin uçmasını engeller” diye konuştu. “Düşük kaliteli fincandan donuk bir ses gelir” Fincan satın alırken dikkat edilmesi gerekenleri vurgulayan Çağlar, “ Fincan yanları saydam bir yapıda olmalı. Ayrıca fincandan çıkan ses karakteristik bir ses olmalı. Bu noktada bambu çubuk kullanmak gerekir. Bambu çubuğu fincan yanına vurduğunuzda malzeme düşük kalitede ise ses sağır ve donuk olur. Bu şekilde alıp almamaya karar verebilirsiniz ” dedi. Söyleşinin ardından Tülin Çağlar, koleksiyonuna dair yöneltilen soruları yanıtladı. Prof. Dr. Haluk Sağlamtimur tarafından kendisine “Teşekkür Belgesi” takdim edildi.   Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı